Geç Arkaik döneme ait Attika Vazosu üzerinde Hermes Figürü, Vatikan |
İlk çevirmen kimdir, sorusuna yanıt ararken, ilk çeviri işini tespit
etmek gerektiğini fark ettim. Eğer kişiye ulaşamıyorsak, kişinin yaptığı işte,
kişiyi aramalı. O zaman da çeviri uğraşını tanımlama problemi baş gösteriyordu.
Yani, bir dilde yaratılmış bir söylemi, yazılı veya sözlü olarak bir başka dile
aktarma işine çeviri demek, oldukça basit kaçıyordu; çünkü burada ‘ilk’ten
bahsediyorsak, yazı ve sözden de geriye gitmek gerekir, en eski efsanelere,
teolojik hikâyelere kadar.
İşte o zaman, geçmişte birçok yazınsal eser veren Yunan uygarlığının
mitlerinde, çevirinin izini aramak en makul yol. Yunan mitolojisinde
"çevirmen" arayışına girişince, tanrıların habercisi, kendisi de
aslında bir tanrı olan Hermes ile karşılaşıyoruz. Hermes'in görevi, tanrılardan insanlara, insanlardan
-başta Zeus'a olmak üzere- tanrılara haber taşımaktır. Hermes, ressamlar ve
heykeltıraşlar tarafından, yapılı bir bedene sahip, ayaklarına kanatlı çizmeler
giymiş bir figür olarak tasvir edilir. Tanrısal sözü, insana anlatmak, insanın
algısında anlam bulacak biçime dönüştürmek, ya da tam tersi, Hermes'in başlıca
görevlerindendir. Ama efsanelerde, ona başka özellikler ve görevler de
yüklenmiştir. Bunlardan bazıları,
tüccarların ve hırsızların koruyucusu, çobanların bekçisi, seyahat edenlerin
tanrısı, ölüleri Hades'e götüren kılavuz. Yani Hermes, Yunan mitlerinde geçen
ilk çevirmendir diyebiliriz.
Tüccar: Eski zaman tüccarlarının, bir şehirden bir başka şehire
gidip, mallarını sattıkları düşünülürse, gittikleri her yerin dilini bilmeleri
gerekirdi. Ayrıca çevirmen, tıpkı bir tüccar gibi, değiştiren, değiş tokuş
yapan kimsedir.
Hırsız: Kendisine ait olmayan bir şeyi almak, hırsızın yaptığı
iştir; çevirmen de kendisine ait olmayan bir metni alır, yani bir çeşit
hırsızdır. Hatta bu çerçevede, Traduttore, traditore*
deyişi bile türetilmiştir. Bu tür benzetme, çevirmenin kişiliğini ve yaptığı
işi olumsuzlamadır. Aslında, iki farklı kültür arasında köprü kurmak gibi
ustalık gerektiren kutsal bir görevi yapan kişi hakkında, neden olumsuz hisler
vardır? Bunu şöyle anlamlandırabiliriz: Çevirmen kaynak ve hedef kültürü iyi
tanımalıdır. Bu aşinalıkla iki kültüre
de hâkim olurken, iki tarafa da mesafeli durması işten bile değil. İşte bu
duruş, özellikle çok eski zamanlar düşünüldüğünde, çevirmene iki kültürün de
tam olarak güvenememesi sorununu yaratıyor. Öte taraftan da ona mecbur olduklarını
bilmeleri, bu olumsuz tavrı doğuruyor olabilir.
Çoban: Çevirmen, iki farklı milletin imzaladıkları anlaşmalarda,
iki taraf arasındaki iletişim bağını kurar; yani bir bakıma, iki tarafın da
sözünü korur, antlaşmalarda yöneticilik yapar. Bu sebeple onun bir çoban gibi
olduğu düşünülebilir.
Seyahat: Birden çok dil bilen elçiler, birçok ülkeyi gezer,
hükümdarların sözlerini taşırlardı. Onlar da aslında birer çevirmendi. Tıpkı
Hermes'in kanatlı çizmeleriyle gezerek, tanrıların sözlerini taşıdığı[na inanıldığı]
gibi.
Kılavuz: Çok sığ bir ayrım yaparsak, iki çeşit çevirmen vardır:
Birincisi, sadece kendi kişisel gelişimi için çeviren, kendi algılarını
genişletmek ve edebi veya retorik yeteneğini geliştirmek için çeviren;
diğeriyse, bir başkasına yazılı veya sözlü şekilde, kılavuzluk etmek üzere
çeviriler yapan. Aslında, ikisi de birer kılavuzdur, birincisi kendisine,
ikincisiyse okuyuculara/dinleyicilere kılavuzluk etmektedir.
B Planı, Sayı:1, Aralık-Şubat 2012-3
Deneme