Aralık 18, 2012

Tanrısal Çevirmen


Geç Arkaik döneme ait
Attika Vazosu üzerinde
Hermes Figürü, Vatikan
İlk çevirmen kimdir, sorusuna yanıt ararken, ilk çeviri işini tespit etmek gerektiğini fark ettim. Eğer kişiye ulaşamıyorsak, kişinin yaptığı işte, kişiyi aramalı. O zaman da çeviri uğraşını tanımlama problemi baş gösteriyordu. Yani, bir dilde yaratılmış bir söylemi, yazılı veya sözlü olarak bir başka dile aktarma işine çeviri demek, oldukça basit kaçıyordu; çünkü burada ‘ilk’ten bahsediyorsak, yazı ve sözden de geriye gitmek gerekir, en eski efsanelere, teolojik hikâyelere kadar.

İşte o zaman, geçmişte birçok yazınsal eser veren Yunan uygarlığının mitlerinde, çevirinin izini aramak en makul yol. Yunan mitolojisinde "çevirmen" arayışına girişince, tanrıların habercisi, kendisi de aslında bir tanrı olan Hermes ile karşılaşıyoruz. Hermes'in  görevi, tanrılardan insanlara, insanlardan -başta Zeus'a olmak üzere- tanrılara haber taşımaktır. Hermes, ressamlar ve heykeltıraşlar tarafından, yapılı bir bedene sahip, ayaklarına kanatlı çizmeler giymiş bir figür olarak tasvir edilir. Tanrısal sözü, insana anlatmak, insanın algısında anlam bulacak biçime dönüştürmek,  ya da tam tersi, Hermes'in başlıca görevlerindendir. Ama efsanelerde, ona başka özellikler ve görevler de yüklenmiştir.  Bunlardan bazıları, tüccarların ve hırsızların koruyucusu, çobanların bekçisi, seyahat edenlerin tanrısı, ölüleri Hades'e götüren kılavuz. Yani Hermes, Yunan mitlerinde geçen ilk çevirmendir diyebiliriz.

Tüccar: Eski zaman tüccarlarının, bir şehirden bir başka şehire gidip, mallarını sattıkları düşünülürse, gittikleri her yerin dilini bilmeleri gerekirdi. Ayrıca çevirmen, tıpkı bir tüccar gibi, değiştiren, değiş tokuş yapan kimsedir.

Hırsız: Kendisine ait olmayan bir şeyi almak, hırsızın yaptığı iştir; çevirmen de kendisine ait olmayan bir metni alır, yani bir çeşit hırsızdır. Hatta bu çerçevede, Traduttore, traditore* deyişi bile türetilmiştir. Bu tür benzetme, çevirmenin kişiliğini ve yaptığı işi olumsuzlamadır. Aslında, iki farklı kültür arasında köprü kurmak gibi ustalık gerektiren kutsal bir görevi yapan kişi hakkında, neden olumsuz hisler vardır? Bunu şöyle anlamlandırabiliriz: Çevirmen kaynak ve hedef kültürü iyi tanımalıdır.  Bu aşinalıkla iki kültüre de hâkim olurken, iki tarafa da mesafeli durması işten bile değil. İşte bu duruş, özellikle çok eski zamanlar düşünüldüğünde, çevirmene iki kültürün de tam olarak güvenememesi sorununu yaratıyor. Öte taraftan da ona mecbur olduklarını bilmeleri, bu olumsuz tavrı doğuruyor olabilir.

Çoban: Çevirmen, iki farklı milletin imzaladıkları anlaşmalarda, iki taraf arasındaki iletişim bağını kurar; yani bir bakıma, iki tarafın da sözünü korur, antlaşmalarda yöneticilik yapar. Bu sebeple onun bir çoban gibi olduğu düşünülebilir.

Seyahat: Birden çok dil bilen elçiler, birçok ülkeyi gezer, hükümdarların sözlerini taşırlardı. Onlar da aslında birer çevirmendi. Tıpkı Hermes'in kanatlı çizmeleriyle gezerek, tanrıların sözlerini taşıdığı[na inanıldığı] gibi.

Kılavuz: Çok sığ bir ayrım yaparsak, iki çeşit çevirmen vardır: Birincisi, sadece kendi kişisel gelişimi için çeviren, kendi algılarını genişletmek ve edebi veya retorik yeteneğini geliştirmek için çeviren; diğeriyse, bir başkasına yazılı veya sözlü şekilde, kılavuzluk etmek üzere çeviriler yapan. Aslında, ikisi de birer kılavuzdur, birincisi kendisine, ikincisiyse okuyuculara/dinleyicilere kılavuzluk etmektedir.

*İtalyanca deyiş: Çevirmen, hain.

B Planı, Sayı:1, Aralık-Şubat 2012-3
Deneme


Enter your email address:

Delivered by FeedBurner